Şizofreni, kişinin gerçek ile gerçek dışını birbirinden ayıramadığı, sağlıklı düşünce akışını bozan, duygu kontrolü ve normal davranışa engel olan son derece ciddi bir psikiyatrik hastalıktır.
Hastalığın ilk evrelerinde kişide içe kapanıklık, depresyon ve kaygılı ruh hali gibi belirtiler gözlemlenir. İlerleyen evrelerde hastalık genel olarak çarpık düşüncelere halüsinasyonlara, korku ve paranoyalara sebep olur.
Sanılanın aksine şizofreni hastalarında bölünmüş kişilik veya çoklu kişilik bozukluğu gibi durumlar söz konusu değildir. Hastaların büyük çoğunluğunda şiddet eğilimi yoktur ve bu hastalar tedavi ile desteklendikleri takdirde toplum içerisinde veya tek başlarına hayatlarını idame ettirebilirler.
Şizofreni hastalığı her yaştan bireyde görülebiliyor olsa da hastalığın en sık görülmeye başlandığı yaş aralığı 15-25 yaştır. Bu hastalık genellikle yavaş seyreder ve belirtileri de zamanla kendini göstermeye başlar. Şizofreni hastalığında erken teşhis ve tedavi çok önemli bir rol oynar, hastalığın şiddetlenmeden kontrol altına alınması kişinin yaşam kalitesine olumlu anlamda katkı sağlar. Şizofreni hastalarında uygun tedavi yöntemi ile belirtiler her ne kadar kontrol altına alınabiliyor olsa da bu tedavinin yaşam boyu sürdürülmesi gerekir.
Şizofreni hastalığına sebep olan biyolojik, fiziksel ve ruhsal birçok faktör vardır. Araştırmalar şizofreninin özellikle bazı genetik faktörlerle yakından ilişkisi olduğunu göstermektedir.
Ailesinde şizofreni veya herhangi bir psikotik bozukluk öyküsü bulunan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski diğer kişilere oranla daha fazladır. Bununla birlikte beyin yapısında meydana gelen bazı bozulmaların da hastalığı tetiklediği düşünülmektedir.
Bu faktörlerin hiçbiri kendi başına şizofreni oluşmasında bir etken değildir, bu faktörler daha çok tetikleyici niteliktedir.
Şizofreni hastalığının belirtileri her hastaya ve vakanın şiddetine göre farklılık gösterir. Hastalık belli belirsiz semptomlar göstererek sinsice başlayabildiği gibi ani olarak da gelişebilir. Hastalık öncesi genellikle içine kapanma, sosyal çevreden ve aktivitelerden uzaklaşma, konuşmada azalma gibi belirtiler görülür.
Diğer birçok ruhsal hastalıkta olduğu gibi bu hastalıkta da alevlenme ve yatışma dönemleri vardır. Bazı semptomlar hafifledikleri ve ağırlaştıkları bir düzeni izlerken, bazı semptomlar ise sürekli ve kalıcı olabilmektedir.
Bu belirtilerin tamamı her hastada görülmeyebilir; fakat hezeyanlar ve halüsinasyonlar hastaların genelinde görülen belirtilerdir.
Şizofreni kronik bir hastalıktır; ilaçlar yardımıyla semptomlar büyük ölçüde ortadan kaldırılsa dahi hastalığın tamamen ortadan kaldırılması mümkün değildir ve ömür boyu tedavi gerektirir. Şizofreni tedavisinde psikoterapi seansları ve ilaç kullanımı esastır. Bu yöntemler tek başlarına yeterli etkiyi göstermez; bu sebeple hastalığın tedavisinde genellikle iki tedavinin birleştirilmesi uygun görülür.
İlaç tedavisinde temel amaç; hastalığın yarattığı semptomların en aza indirgenmesi ve hastanın her anlamda daha rahat bir hayat sürmesini sağlamaktır. Şizofreni tedavisinde en sık reçete edilen ilaç grubu antipsikotik ilaçlardır. Bu ilaçlar beyindeki kimyasallarda meydana gelen bozulmaları düzenleyerek etki gösterir ve düzenli olarak kullanılmaları son derece önemlidir. İlaçlardan tam olarak fayda görülmeye başlanması en az 3-4 haftayı bulabilmektedir. Tedaviye ilk başlandığında ilacın sebep olduğu yan etkiler daha sık görülürken, bu yan etkiler zamanla etkisini kaybeder.
Psikoterapi tedavisi ile amaçlanan ise; hastaların günlük aktivitelerini gerçekleştirebilmelerini, hayatlarına normal seyrinde devam edebilmelerini, stresle başa çıkıp hastalığı yöneterek toplum içinde tekrar varlık gösterebilmelerini sağlamaktır.
Bu tedavilerden fayda sağlayamayan ya da kendine ve çevresine zarar verme ihtimali olan hastalar ise hastaneye yatırılarak tedavi edilmelidir. Bununla birlikte katatonik, tedaviye karşı direnç gösteren ve aciliyeti olan bazı hastalarda son çare olarak EKT yani şok tedavisi de uygulanabilmektedir.
Paranoid bozukluk veya paranoid kişilik bozukluğu, hastalığa sahip kişinin çeşitli sanrılara kapıldığı ciddi bir psikolojik bir hastalıktır. Bu hastalıkta birey, diğer insanlara karşı nedensiz yere devamlı bir şekilde duyduğu şüpheci ve güvensiz bir yaklaşıma sahiptir. Sürekli devam eden şüphe ve güven eksikliği durumu genellikle ilk olarak erken çocukluk veya ergenlik döneminde başlar.
Paranoya bu bozukluğun en karakteristik özelliğidir. Paranoid bozukluğa sahip kişi, devamlı olarak duyduğu şüphe ve aşırı güven eksikliği nedeniyle çevresindeki insanların kendisini küçümseyeceği, kendisinden faydalanacağı ya da kendisine zarar vereceği gibi düşünceleri saplantı haline getirebilir. Bu sebeple kişi sürekli olarak çevresinden gelecek olan tehlikelere karşı tetikte ve dikkatlidir.
Paranoyak düşüncelerin kuşattığı birey, gerek sosyal ortamda gerekse aile ortamında kimseyle sağlıklı bir iletişim kuramaz ve ilişkileri bozulur. Bu hastalık kişinin sürekli huzursuz bir şekilde yaşamasına ve sosyal ilişkilerinin aksamasına neden olduğu için muhakkak tedavi edilmeli ve kişinin yaşam kalitesi yükseltilmelidir.
Paranoid bozukluğun nedeni kesin olarak bilinmemektedir. Diğer birçok ruhsal hastalıkta olduğu gibi bu hastalığın ortaya çıkmasında da biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin rol oynadığına inanılmaktadır. Özellikle genetik yatkınlık, beyindeki yapısal bozukluklar ve çocukluk döneminde yaşanan fiziksel veya duygusal travma deneyimlerinin paranoid bozukluk gelişimine sebep olduğu düşünülmektedir.
Paranoid bozukluk birçok farklı şekilde belirti gösterebilir. Bu hastalıktan mustarip kişiler genellikle sahip oldukları asılsız düşünceler, kuşku ve güven problemi sebebiyle insanlarla yakın ilişkiler kuramazlar. Sanrıların esiri olup gerçeklikten koparlar ve şüphe üzerine kurdukları izole bir dünyaya kendilerini hapsederler.
Paranoid bozukluk tedavi edilebilen bir hastalıktır. Zor olan kısım hastanın durumun farkına varıp bunu kabullenmesi ve tedaviye ikna olmasıdır. Paranoid bozukluk tedavisinde temel yaklaşım psikoterapidir. Terapide hastaların güven, empati ve öz saygılarının artırılması amaçlanır; bunun yanı sıra hastaların iletişimi, sosyal etkileşimi, stres yönetimi gibi becerileri de geliştirilmeye çalışılır.
Paranoid bozukluk tedavisinde genellikle ilaç kullanılmaz fakat kişinin semptomlarının çok şiddetli olduğu ya da hastalığa anksiyete veya depresyonun da eşlik ettiği tablolarda ilaç tedavisi de uygulanabilmektedir.
Copyright © 2016 Psikiyatrist Prof. Dr. Mahmut Reha BAYAR