Randevu Alın

Sosyal Fobi

Sosyal Fobi Nedir?

Kişinin sosyal ortamlarda veya performans gerektiren durumlarda mahcup olacağı, küçük düşeceği ve utanacağını düşünerek duyduğu belirgin ve süreklilik gösteren korkuyu tanımlar. Bir anksiyete bozukluğudur.

Bu korku tanımadığı kişiler önünde, onların izlemesi ve kendisini olumsuz değerlendirmesi ile ilgilidir.  Topluluk önünde konuşmak, yemek yemek, yazı yazmak, imza atmak, telefon ile konuşmak gibi durumlar kişi için çok sıkıntılıdır. Bu durumlarda, utanmak ve küçük düşmekten duyulan korku ile çarpıntı, kızarma, terleme, titreme gibi fizyolojik belirtiler ortaya çıkar. Bazen bu bulgular çok yoğundur ve tek başına kızarma titreme fobileri olarak belirginleşirler. Hastalar sosyal ortamlarda beceriksizlik, kekelemek, yanlış şeyler söylemek ve uygunsuz davranışlarda bulunmaktan korkarlar. Hasta bu korkusunun yersiz ve aşırı olduğunu farkındadır. Korkuları iş veya okul hayatını insan ilişkilerini olumsuz olarak etkiler.  Korkulan durum ve ortamlar ile karşılaşabileceği endişesi yoğun yaşanabilir. Böyle bir durum ile karşılaşıldığında kişi olayı göğüsleyebilir, korku ve anksiyetesine katlanmaya çalışır (Bazen bu durum bir panik nöbeti tetikleyebilir) veya korkulan durumdan kaçınma davranış geliştirilebilir. Sosyal fobi geliştiren olay ve ortamlardan uzak durmaya başlar.

“Aslında ben çekingen biriyim. Çocukluğumdan beri bu böyleydi sanırım. Aneminde öğretmenlik yaptığı bir ilkokula gittim. Çalışkan bir öğrenciydim. Öğretmenlerim beni severdi. Çok saygılı terbiyeli bir öğrenci olduğumu söylerlerdi. Kolay arkadaşlık kuramazdım. Birkaç yakın arkadaşım vardı onlarla aynı mahallede büyüdük ve aynı okullara gittik. Ailelerimiz birbirini tanırdı. Okulda sosyal biri değildim ama arkadaşlarımla aram iyiydi.  Kendimi çalışkanlığımla kabul ettirmiştim. Sokağa çıkmama pek izin verilmezdi. Genellikle ders çalışarak ve kitap okuyarak vakit geçirirdim. Arkadaşlarım bizim eve gelir ve birlikte bilgisayarda oyun oynardık.  Futbolu severim. Arkadaşlarımla top oynamak isterdim ama maç sırasında top ayağıma gelince heyecanlanır, elim ayağıma dolaşırdı. Bazen pencerelerden arkadaşların babaları bizi seyrederdi, o zaman hepten elim ayağıma dolaşırdı.  Eve gitmem gerekiyor diyerek oyundan çıkardım.  Bu yüzden beni takıma almak istemezlerdi. Özellikle beşinci sınıftan sonra yeni bir okul ve birden fazla öğretmen olması beni çok etkiledi. Sözlüye kaldırılırım korkusu o zaman başladı. Bildiğim konularda bile bu korkuyu hep yaşadım. Hocaların gözlerine bakamazdım.  Çalışkan ve sevilen biriydim. Yazılılarım çok iyiydi, soruları da bildiğim halde, hoca beni derse kaldıracak diye çok korkardım. Hocalar ile konuşurken sesim titriyor, terliyor, kızarıp bozarıyordum ve çoğunlukla söylemek istediklerimi söyleyemiyordum. Hocalarım benim bu heyecanımı ve korkumu bildikleri için sözlüye kaldırmazlardı. Lisede bir kız arkadaşıma âşık oldum. Ona şiirler bile yazdım ama onun haberi olmadı çünkü değil aşkımı söylemek yanından geçerken bile heyecanlanıyor ve kızarıyordum. O bir şeyler anlayıp benimle birkaç kez konuşmak istedi ama heyecanımı yenip bir şey söyleyemedim, kızardım bozardım. Sanırım sesim titreyerek bir şeyler saçmaladım. Kim bilir benim için neler düşünmüştür? Beceriksiz yeteneksiz demiştir herhalde. Bu olaydan sonra onunla göz göze gelmekten bile kaçındım. Diğer çocukların kız arkadaşları vardı, benim hiç olamadı. Bu durum benim daha eve kapanmama neden oldu. Üniversite seçme sınavlarına tek başıma hazırlandım ve istediğim yeri kazandım. Artık İstanbul’da okuyacaktım. Esas problemler işte o zaman başladı. Babam beni okula kaydettirdi, bir yurda yazdırdı ve memlekete döndü. Aynı odada hiç tanımadığım dört kişi ile kalacaktım. Benim için tamamen yeni ve zor bir dönem başladı. Çok zor alıştım. Hatta alışamadım. Her şey yabancıydı. Amfilerde derse giriyorduk hiç tanıdığım arkadaşım yoktu. Amfide nereye oturacağımı, ne yapacağımı, nereye bakacağımı bilemiyordum. Sürekli önümdeki kitabı okuyormuş gibi yapıyordum. Öğrenciler bir hafta içinde tanıştılar, gruplaştılar. Ben kimseyle selamlaşmıyor ve konuşamıyordum. Bazıları tanışmak için sorular soruyordu. Cevap verirken zorlanıyor, kızarıyordum. Kendimi aptal gibi hissediyor ve kendime çok kızıyordum. Artık okulda olmak beni bunaltıyordu. Ayrıca problemlerim sadece okul ile sınırlı değildi. Okula giderken minibüse binmem gerekiyordu.  Parayı uzatmak,” alır mısınız” demek, nerede ineceğimi söylemek bile çok zordu. İneceğimi söyleyemediğim için bazen durağı geçtiğim oluyordu.  

Daha önce alışverişi ben yapmazdım. Para vermek, üstünü almak, aldıklarımı poşete koymak çok zor geliyordu. Oda arkadaşlarımla da kaynaşamadım. Zaten bir müddet sonra beni dışladılar. Artık derslere gitmiyordum. Sabah herkes gidinceye kadar yataktan kalkmıyordum. Bütün günü odamda geçiriyor, akşam olunca yurdun karşısındaki parka çıkıp orda oturuyordum. Yapayalnız ve mutsuzdum.”   

Bu hikâye Anadolu’dan okumak için İstanbul’a gelen üniversite öğrencisi bir gence ait. Psikiyatriste başvurma nedeni: okul başarısızlığı, isteksizlik, sıkıntı, karamsarlık, uykusuzluk gibi şikayetlerle anlatılan depresif bozukluk olmakla birlikte, bu depresyonun ortaya çıkmasına neden olan temel bozukluk yukarda bulgularını anlattığı sosyal fobisiydi. Uzun yıllar yaşadığı ve kendince uyum sağladığı alışılmış bir ortamdan çıkarak İstanbul’da yabancı bir ortama gelişi sosyal yaşamında ciddi olumsuzluklar oluşturmuş, yaşam kalitesini bozmuştu.

Değişim ilk önce sizden başlar.

Değişim farkındalıkla başlar, eylemle devam eder; dünyanızı değiştirmek istiyorsanız harekete geçin.

[super_form id=”184″]


"Değişim İlk Önce Sizden Başlar"
  • Adres:
    Halaskargazi Cad. Sema Apt. No:119 Kat:3 Daire: 6 Osmanbey / Şişli / İstanbul
  • Telefon:
    0212 230 44 04
  • E- posta:
    info@rehabayar.com

Sosyal Medyada Takip Edin

Copyright © 2016 Psikiyatrist Prof. Dr. Mahmut Reha BAYAR